Durumlar

Nezaket

Gökyüzü yanaklarımda bugün;

İnsanoğlunun tüm nezaketsizliğine şahidim bugün

Sevmek yetmiyor bugün

Umut ertesindeyiz

Ellerimize yeryüzü bulaşmış

Arınmak zor

Arıtmak zor.

Medus

Bu aralar içimde latife etme isteği önlenemez seviyelerde seyrediyor Medus. Gün başına düşen ‘parçalı bulut’ ya da ‘sağanak yağış’tan nasibimi aldıktan sonra, şakacı güneş olup kafamı çıkarasım geliyor bulutların ardından. Gülmek geliyor içimden, aramızda kalsın, öyle bir gülmek ki, ‘dur artık, altıma kaçıracağım’ repliğine layık olacak kadar sahici! Sevmek duygusu baş gösteriyor sonra içimde birden, bastıramadığın ve bastıramayacağın mide gurultusu gibi.. Histerinin doruklarını göresim var Medus, perili köşkün sahibesi olasım var.. Çok latife edesim var, çok da gülesim var..

Bazı

Bazı şeyler soğuk.

Bazı insanlar uzak.

Bazı cümleler manasız.

Bazı sandalyeler rahatsız.

Bazı kahveler acı.

Bazı anlar yakıcı.

Bazı müzikler tırmalayıcı.

Bazı kitaplar sıkıcı.

Bazı *şeyler yavaş.

Bazı günler yoğun akıcı.

Bir de

Bu bazılardan kalanlar var.

İçimi kıpırdatanlar…

Gözlerimin içine bakanlar…

Selamlar

Düzen

Adam uyandı. Uyanmak derken, gözlerini açmak değil kastettiğim, zihnini uyandırdı. Sonuçta gözünü açması için önce zihninin uyanması gerekiyordu, değil mi? Her şeyin bir sırası vardı, olmalıydı. Şimdi kalkmalıydı, komutları bir bir sıraladı, her bir komut sırasıyla işleme sokuldu. Ayağa kalktı, geceden açık kalmış lambayı söndürdü, perdeleri araladı, yatağı düzeltti, banyoya gitti, elini saçlarına geçirdi- ama o da ne!- komut sırası bozulmuştu, saçına giden elinin önce musluğu açması gerekiyordu… Ne oluyordu şimdi, şaşmaması gereken bir sırası, bir düzeni vardı onun.. Bu düzenin bozulmasına, hele ki bu düzeni kendisi bozmaya izin veremezdi, vermemeliydi..

Hızlıca yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı..Hayır, kahve makinesini çalıştırmayı atlamıştı, ne oluyordu ona böyle? Neydi ters giden bu sabah? Neden gülümsüyordu aynaya bakarken, üstelik düzenini bozmuşken..

Dün geceyi hatırladı birden.. Kendini kandırdı, hatırlamış gibi yaptı aslında, zihni dalga dalga dün geceyi hücrelerine yayıyordu çünkü.. Unutması mümkün değildi ki hatırlasın.. Vanilya kokusunu, o kocaman gözleri, o sıcak bakışları ve biraz da o şapşallığı… Şapşallık derken yine kendini kandırdı, aslında hayatında daha önce böyle bir sevimlilikle karşılaştığını hatırlamıyordu… Sevimlilik değildi hatta daha önce karşılaşmamış olduğu şey, içine bir anda yayılan o duygu, o ılık duyguya oldukça yabancıydı..

Yatağa bıraktı kendini gülümseyerek ve hayal etti.. Bir çello, o ünlü Fransız restoranı, en sevdiği müzik, en sevdiği yemek.. Ve karşısında o ılık duygunun kahramanı kocaman gözler… Onunla alacağı milyarlarca nefesi düşündü, yapacakları seyahatleri, katılacakları davetleri, okuyacakları kitapları, tartışmalarını, barışmalarını…

Hepsini sırasıyla -bir bir- düşündü, düşledi.. Sırayı asla bozmadı hayal ederken…

Farkında değildi adam, yeni, yepyeni bir -düzen- hayal ettiğinin farkında değildi…

Kaldığı yerden ‘Mutluluk’ masalı

Işıklar sönmüş, sokak boştu. Gecenin şarkısı farklı melodilerle kulaklarındaydı ikisinin de.. Zamanın aynı kanadına oturmuşlardı bugün, uzun zaman sonra ilk defa.. Konuşmuyorlardı, ritmi bozmak istemediklerinden.. Kadın, evde masanın üstünde bıraktıkları fincanları hatırladı birden.. Fincanın kenarındaki ruj izini.. Nedendir bilinmez, ‘keşke’ dedi, keşke yıkasaydım fincanları.. Adamın sakalını yüzünde hissedince ana döndü birden, ‘keşke’ dedi, keşke izi kalsa bu öpücüğün… Döndü, gülümsedi adama. Birlikte nefes aldılar, derin bir nefes.. Bir süre içlerinde tuttular, bırakmadan önce bu anı bedenlerinin hafızasına kazıdılar.

Küçük parmağından tutmuştu kadın adamın elini, en çok bunu seviyordu, o kocaman parmaklara kenetlenip arasında kaybolmaktansa, minik bir parmağa tutunup hem özgür kalmak, hem bağlanmak… Çekiştirdi serçe parmağından adamı, gözlerine baksın istiyordu çünkü.. Anı böyle fotoğraflıyordu kadın, böyle kazıyordu içine.. Gözlerinde, kendi gözlerinin ışıltısını görene kadar bekledi kadın.. Adam sabırlı, kaçırmadı gözlerini.. Bekledi, sevgiyle baktı ‘tamam’ işareti gelene kadar.. Bir nefes daha aldılar birlikte, tuttular, bıraktılar…