Bugün çok güzel düştüm. Leyla leyla telefona bakarak yürüyor ve düşüyor diye kızdığım annem gibi düştüm. Normalde kendime de çok kızardım. Ne demek bu ‘normalde’ bilmiyorum. Neyse. Popom da ağrıyor ama gülüyorum. Popom daha çok ağrıyacak gibi ama ben yine de gülmeye devam edeceğim. Çok da öyle söz vermeyeyim, belli olmaz benim işim. Yarın köşede bir kelebek görüp de ağlayabilirim. İçimde saf bir coşku var, oturamamaktan kaynaklı bir enerjiden de kaynaklanıyor olabilir tabii. Bilemiyorum. Düştüğüm andan beri bu fotoğraf gözümün önünde, sanki denize ayağım değse iyileşirmişim gibi de bir his var içimde. Aklıma düştü ya fotoğrafı buldum. Önce uzun uzun baktım. Sonra koydum telefonu kenara. Kapattım gözlerimi ve açtım kollarımı iki yana. Aynı böyle güldüm yine, ayağım denizdeymiş gibi. Sonra hangisi sahici acaba dedim, ‘essah mı gız’ derler bizim oralarda. Essah olanı seçme fikrini sevmedim. Aldım kalbime ikisini de sahici sahici. Popomdan özür diledim sonra, akılsız başımın cezasını çektiği için. Hem de en sahicisinden bir özür. İçimin şefkatini sevdim sonra. Sevindim kendime. Oh dedim. Yine güldüm, gülüyorum. Gülerken tomurcuklanan orkidemden de şahitlik istiyorum. Bir tutam öpüyorum kıyısından. Sanki deniz kokuyor tomurcuk. Tomurcuktaki deniz kokusu da sahici. Ve benim içimdeki deniz kadın da çok sahici.
Öyle işte.
Muhabbetle🧡
Sahici/Sahilci