Bilmediğim duygular damağımda. Ağzımla tadıyorum artık hisleri. Hissetmenin ötesindeyim, yaşıyorum. Zıtlıkların dünyasında alabildiğine eş olmaya çalışırken o ağzımdaki ekşi tadın bastırılamaz üstünlüğü çıkıyor gün yüzüne. Kestiremediğim bir şeye ait, hatta belki daha önce hiç tanımadığım, bilmediğim. Lügatımı karıştırıp bulmaya çalışırken ismini, derinlerimdeki alfabeden birkaç harf sesleniyor. Farkında olamayacağım kadar sessiz fısıldaşıyorlar ama duyuyorum. birkac harf sesleniyor. O kadar isteksiz ki bilinçaltım, benliğim bu duyguya tekrar kapılıyor olmama, bulmacalar, içinden çıkılmaz bilmeceler sunuyorlar önüme. Ararken cevapları, sorular, sorunlar çıkarıyorlar bulandırmak için düşüncelerimi. Odak noktam bu denli fazlayken tüm mimariyi alt üst edecek bir kata, en üste çökecek ve diğerlerini ezecek kadar ustun o ekşi tada izin vermiyorlar. Yol yordam göstermekten çok beni karanlık dehlizlere atmaya calışıyorlar. Rüşvetleri var benim için, tatlı duygular bunlar. Kızdırırsam onları eğer, acılar da var, cezalar. Ama damağım yanıltmıyor beni dimağım kadar. Yardım etmeye çalışıyor, özlenmiş tatlarla oyun oynuyor bana. İçimde de bir zıtlıklar dunyası inşa etmişken, hangi tarafa yenileyim diye düşünüyorum. Ağzımda o adını bile unuttuğum şeyin tadına izin versem mi, sarsa mı beni o mayhoşluk, yoksa kaptırmasam mı kendimi. Alfabemden seçtiğim üç harfi kazısam mı gövdeme? Fısıldaşan harflere bir bütün gibi bakmayı becerebilir miyim dersiniz? Ne derler, ‘kısmet!’…